Anayasa Mahkemeleri Yargıtay Dairelerinin Farklı Kararları
Adil Yargılama Hakkının İhlali TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
SEMRA BEKİROĞLU VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/6717)
Karar Tarihi: 16/12/2015
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
:
Serruh KALELİ
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör Yrd.
:
Hikmet Murat AKKAYA
Başvurucular
:
Semra BEKİROĞLU ve diğerleri (bkz. ekli tablonun C ve D
sütunları)
Vekilleri
:
bkz. ekli tablonun E sütunu
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurular; iş bırakma eylemine katıldıkları gerekçesiyle işten çıkartılan işçilerce açılan davaların, benzer davalarda verilen onama kararlarıyla çelişir biçimde Yargıtay tarafından reddedilmesinin ve gerçekleştirilen basın açıklamasının yasa dışı eylem olarak nitelendirilmesinin Anayasa’nın 10., 13., 26., 34., 36., 49., 53., 54. ve 56. maddelerinde düzenlenen kanun önünde eşitlik ve temel hakların sınırlandırılması ilkelerine, düşünceyi açıklama hürriyetine, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme, adil yargılanma, çalışma, toplu sözleşme, grev, sağlıklı bir çevrede yaşama haklarına aykırılık oluşturduğu iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruların Komisyonlara sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliklerinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Ekli tabloda isimleri bulunan başvuruculara ait aşağıda numaraları belirtilen 2013/5947, 2013/6718, 2013/6719, 2013/6720, 2013/6721, 2013/6722, 2013/6723, 2013/6724, 2013/6725, 2013/6726, 2013/6727, 2013/6728, 2013/6729, 2013/6730, 2013/6731, 2013/6732, 2013/6733, 2013/6734, 2013/6735, 2013/6736, 2013/6737, 2013/6738, 2013/6739, 2013/6740, 2013/6741, 2013/6742, 2013/6743, 2013/6744, 2013/6745, 2013/6746, 2013/6747, 2013/6748, 2013/6749, 2013/6750, 2013/6751, 2013/6753, 2013/6754, 2013/6927, 2013/6928, 2013/6929, 2013/6930, 2013/6931, 2013/6933, 2013/6934, 2013/6935, 2013/6936, 2013/6937, 2013/6938, 2013/7008, 2013/7027, 2013/7079, 2013/7200, 2013/7201, 2013/7202, 2013/7203, 2013/7205, 2013/7342, 2013/7343, 2013/7344, 2013/7345, 2013/7445, 2013/7446, 2013/7447, 2013/7456, 2013/7510, 2013/7687, 2013/7853, 2013/7855, 2013/7856, 2013/8177, 2013/9012, 2013/9306, 2013/9324, 2013/9422, 2013/9424, 2013/9425, 2013/9428, 2013/9430, 2013/9432, 2013/9433, 2013/9434, 2013/9435, 2013/9436, 2013/9437, 2013/9438, 2013/9439, 2013/9440, 2013/9441, 2014/140, 2014/141, 2014/480, 2014/643, 2014/951, 2014/2004, 2014/4829, 2014/12347 numaralı başvuruların konu bakımından aynı nitelikte bulunmaları nedeniyle 2013/6717 numaralı başvuru ile birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
4. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 2013/6717 sayılı başvuru ile ilgili olarak 30/4/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 30/9/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin birer örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 19/10/2015 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararına (Türkan Bal [GK], B. No: 2013/6932, 6/1/2015) ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular olaylar sırasında, ayrı bir tüzel kişiliği olan Türk Hava Yolları Anonim Ortaklığı (Türk Hava Yolları/THY) ile Türk Hava Yolları Teknik A.Ş.de kabin amiri, kabin memuru, teknisyen gibi unvanlarla işçi olarak çalışmaktadır.
9. Başvurucuların üyesi olduğu Hava-İş Sendikası (Sendika), hava iş kolunda grev yasağı öngören kanun değişikliği teklifinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülecek olması nedeniyle 29/5/2012 tarihinde 03.00 ile 24.00 saatleri arasında çalışma yapmamaları yönünde üyelerini kısa mesaj ile bilgilendirmiştir. Belirtilen tarihte Sendika ile THY arasındaki toplu iş sözleşmesi görüşmeleri devam etmektedir.
10. Bu çerçevede bazı çalışanlar 29/5/2012 tarihinde farklı gerekçelerle iş başı yapmamış ve bu kişilerin bir kısmı Atatürk Havalimanında düzenlenen basın açıklamasına da katılmışlardır. Başvuruculardan Bahar Kızılduman hariç olmak üzere, belirtilen tarihte raporlu olanların çeşitli hastane ya da aile hekimliklerinden farklı gerekçelerle ve farklı tarihlerde sağlık raporu aldığı görülmüştür.
11. Türk Hava Yolları daha sonraki bir tarihte, başvurucuların da dâhil olduğu 305 işçinin sözleşmesini, yasa dışı eyleme katıldıkları gerekçesiyle feshetmiştir.
12. Başvuruculardan Bahar Kızılduman; süresi geçmiş sertifikasını yenilemek ve kabin memuru olarak seferlere katılabilmek için gerekli olan birkaç günlük eğitim programı kapsamında daha önce görevlendirildiğini, eğitimine devam ettiği sırada programın iptal edilmesini sonrasında kendisine ilgililer tarafından uçuş veya nöbet için herhangi bir belge verilmediğini ve daha sonra havalimanına döndüğünü, üyesi olduğu Sendikanın sadece basın açıklamasını dinlediğini, olay tarihinden sonra görevlendirmenin yapıldığını ve 4/6/2012 tarihinde bir sefere gittiğini belirterek işe iade istemli dava açmıştır. Diğer başvurucular ise 29/5/2012 tarihinde sağlık raporu aldıklarını, eyleme katılmadıklarını iddia ederek muhtelif tarihlerde iş akdinin feshine karşı Bakırköy ve Ankara İş Mahkemelerinde işe iade istemli tespit davası açmışlardır.
13. Yerel mahkemelerin tümü sonuç olarak tanıkların dinlenmesi; bilirkişi raporlarının, sözleşme fesih sebeplerinin ve ilgili diğer belgelerin incelenmesi suretiyle feshin geçersizliğine ve başvurucuların işe iadesine hükmetmiştir.
14. Bu kapsamda, sağlık raporu almasına ve eyleme katılmamasına rağmen sözleşmesinin haksız yere feshedildiği düşüncesiyle dava açanlara ilişkin örnek olmak üzere ekli listede 1 numaralı satırda yer alan Semra Bekiroğlu yönünden Bakırköy 6. İş Mahkemesi (İş Mahkemesi) kararını verirken ilk olarak başvurucunun 29/5/2012 tarihinde raporlu olduğunu, bu raporun sahte olduğunun ispat edilemediğini, davalı THY tarafından sunulan CD’deki görüntülerden başvurucunun basın açıklamasına katıldığının veya hava limanı içerisinde bulunduğunun tespit edilemediğini belirtmiştir. İş Mahkemesi devamla başvurucunun katıldığı ispatlanamamakla birlikte, bahse konu eylemin başvurucunun da katılma ihtimali düşünüldüğünde demokratik bir hakkın kullanımı şeklinde gerçekleştiği, yasa dışı bir eylem olarak nitelendirilemeyeceği kanaatine varmıştır. Mahkeme, feshin disiplin kurulunun kararı bulunmaksızın yapıldığını da belirterek 12/3/2013 tarihli ve E.2012/319, K.2013/147 sayılı karar ile başvurucunun işe iadesine hükmetmiştir. Ankara ve Bakırköy İş Mahkemeleri benzer gerekçelerle sağlık raporu alan diğer başvurucuların da açtıkları davaları kabul etmişlerdir.
15. Başvurucu Bahar Kızılduman’a ilişkin olarak Bakırköy 11. İş Mahkemesi 29/3/2013 tarihli ve E.2012/325, K.2013/236 sayılı karar ile başvurucunun o gün itibarıyla uçuş görevinin olmayışı, sertifika yenileme eğitim programında olan başvurucuya herhangi bir uçuş görevi tebliğ edilmemesi, davalı tarafından dosyaya sunulan görüntülerde başvurucunun basın açıklamasını dinlerken görünmesi, yasaya aykırı olarak değerlendirilebilecek bir eyleminin bulunmaması, aynı şekilde basın açıklamasına katılan bazı personelin iş akitlerinin feshedilmediğinin de dosya kapsamından anlaşılması, bunun yanı sıra 12/9/2010 tarihinde referanduma götürülen 7/5/2010 tarihli Anayasa değişikliği kapsamında Anayasanın 54. maddesinde yapılan değişiklikler ve Türkiye’nin taraf olduğu ve Anayasa’nın 90. maddesi gereğince iç hukuk kuralı hükmünde olan uluslararası sözleşme hükümlerine göre eylemin yasa dışı eylem olarak değerlendirilemeyeceği sebepleriyle başvurucunun işe iadesine hükmetmiştir.
16. Kararların temyizi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tüm başvurucular için aşağıda yer alan gerekçelerle kararların bozularak ortadan kaldırılmasına ve açılan davaların reddine kesin olarak karar vermiştir.
i. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, sağlık raporunun olması sebebiyle 29/5/2012 tarihinde işbaşı yapamayan başvuruculara ilişkin “sendikanın, üyelerinin cep telefonlarına gönderdiği mesaj sonrası ikiyüzyetmişdokuz işçinin aynı gün rapor alması dikkate alındığında, bu raporların hastalık sebebiyle değil, eyleme iştirak amacıyla alındığı.” sonucuna varmıştır. Daire, ispat yükünü başvuruculara yöneltmiş ve davalı işverenlerin iddialarını çürütemediğine ilişkin her bir başvurucu için ayrı ayrı şu değerlendirmelerde bulunmuştur:
“Alınan raporların işyeri hekimliğince verilmediği ve rapor alındığının süresinde işveren yetkililerine bildirilmediği davalı işveren vekili tarafından iddia edilmiştir. Yine davacı ve arkadaşlarının doktor raporu alarak işe başlamadıkları, çalışmakta olanları da engellemeye çalıştıkları, bu şekilde yapılan eylem sonucu Türk Hava Yollarında 233 seferin iptal edildiği, çok sayıda seferin gecikmeli olarak yapıldığı ve binlerce yolcunun mağdur edildiği, şirketin milyarla ifade edilen zararının doğduğu ileri sürülmüştür. Davalı işverence Atatürk Havaalanında eylem yapan işçilerin çalışanları söz ve alkışlarla protesto ettiklerine dair CD kayıtları dosyaya sunulmuştur. Belirtilen iddiaların doğru olmadığına yönelik davacı işçi tarafından herhangi bir bilgi ve belge dosyaya sunulmamıştır.”
ii. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, başvurucu Bahar Kızılduman’a ilişkin “dosyada mevcut bir kısım görüntülerden, davacının havalimanına gittiği ve fakat uçuşa katılmayarak eyleme iştirak ettiği” sonucuna varmıştır. Daire, ispat yükünü başvurucuya yöneltmiş ve davalı işverenin iddialarını çürütemediğine ilişkin şu değerlendirmede bulunmuştur:
“Her ne kadar davacı 29.05.2012 gününde uçuş sertifikasının yenilenmesi için planlanan eğitimde hazır bulunduğunu, eğitimin iptal edilmesine rağmen kendisine tebliğ edilen bir uçuş görevinin bulunmadığını iddia etmiş ise de; davalı vekilince, o gün yapılacak eğitimlerin iptal edilmesinin nedeninin, eylem sebebiyle daha fazla iptal ve rötarın yaşanmaması için eğitimdeki personelin uçuşa yönlendirilmesi olduğu savunulmuştur. Davalı tanığınca da bu husus doğrulanarak, eğitimleri iptal edilerek uçuşa yönlendirilen işçilerin bir kısmının seferlere katıldığı beyan edilmiştir. Nitekim dosya kapsamı ve Dairemizce seri halde temyiz incelemesi yapılan diğer dosya içerikleri nazara alındığında, olay günü işyerinde yaşanan eylem sebebiyle meydana gelen personel eksikliğinin, sefer iptal ve gecikmelerine yol açtığı sabittir. Bu halde, işverenin eğitimde bulunan davacıyla birlikte diğer işçilerin eğitimlerini iptal etmesinin nedeninin, eğitimdeki işçilerin uçuşa yönlendirilerek personel eksikliğinin giderilmeye çalışılması olduğu, davacının ise uçuş görevine katılmak üzere havalimanına yönlendirildiği sonuca varılmıştır.”
17. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, iş bırakma eyleminin mesleki bir amaca da hizmet edebileceğini göz önüne almakla birlikte grev yasağı öngören bir kanun değişikliği teklifi vesilesiyle yapılması nedeniyle muhatabı ve amacı itibarıyla eylemi “siyasi amaçlı grev” olarak nitelendirmiştir. Daire, başvurucular ve arkadaşlarının veya Sendikanın toplu eylem öncesi Hükûmet veya yasama organı yetkilileri ile görüşme, arabulucudan yararlanma gibi barışçıl yöntemlerden faydalanmamaları ve iş bırakmaya kıyasla daha hafif diğer protesto biçimlerini tercih etmemeleri nedeniyle eyleme son çare olarak başvurulmadığı sonucuna ulaşmıştır. Eylemin, yasa değişikliğini engellemek gibi meşru bir amacının bulunduğu kabul edilmiş fakat ölçülü olmadığı vurgulanmıştır. Bu kapsamda, iş bırakma eyleminin 03.00 ile 24.00 saatleri arasında uzun sayılabilecek bir süre devam ettiğine, sefer iptali ve gecikmeler nedeniyle binlerce yolcunun mağdur olduğuna ve davalıların bu nedenle maruz kaldığı olası zarara vurgu yapılmıştır. Daire, kararında toplu iş bırakma eylemine son çare olarak başvurulmaması ve ölçülülük ilkesine uyulmaması nedeniyle fesih için haklı neden oluştuğunu kabul etmiştir. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, disiplin kurulu kararının alınmamasının feshi haksız hâle getirdiğini belirtmiştir. Ancak Yargıtay uygulamasına göre geçerli sebebi ortadan kaldırmadığından feshin yine de geçerli sebebe dayandığı değerlendirilmiştir.
18. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi değişik tarih ve sayılı kararlarıyla sonuç olarak İş Mahkemesi kararlarının bozularak ortadan kaldırılmasına ve başvurucuların davalarının reddine kesin olarak karar vermiştir.
19. Yargıtay ilamı başvuruculara 26/6/2013 ile 27/6/2014 tarihleri arasında tebliğ edilmiştir.
20. Başvurucular süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
21. Bu sırada davalı THY ile Sendika arasında yapılan görüşmeler neticesinde Toplu İş Sözleşmesi imzalanmıştır. Bundan bağımsız olarak taraflar, iş akitleri THY ve THY Teknik A.Ş. tarafından feshedilen ve işe girme talebi olan işçilerden bir kısmının istihdam edilmesinde uzlaşmaya varmışlardır.
22. Anayasa Mahkemesince 8/12/2014 tarihinde gönderilen yazıyla istenen bilgi ve belgeler çerçevesinde, başvurucuların tekrar işe alınıp alınmadıklarına ve işe başlatılmışlarsa hangi koşullarda alındıklarına dair (yeni işçi gibi, işten çıkarma tarihinden itibaren tazminatları ödenerek ve kıdemleri korunarak vs.) açıklamalar ve bunlara ilişkin belge örnekleri Türk Hava Yollarından talep edilmiştir.
23. THY, 26/12/2014 tarihinde gönderdiği yazıda başvuruculardan Ayhan Doğan, Hacı Mustafa Erten ve Özgür Certel’in THY Teknik A.Ş.de çalışması sebebiyle personel özlük dosyalarının THY’de bulunmadığı, THY Teknik A.Ş.den bu bilgilerin istenebileceği belirtilmiş ve diğer başvurucuların durumlarını gösterir çizelge yollanmıştır. Buna göre yeniden işe girme talebi olan başvuruculardan bir kısmının kanuni tüm ödemeleri yapılmış olması sebebiyle yeni işçi statüsünde istihdam edildiği, bir kısmının ise değişik sebeplerle istihdam edilmediği anlaşılmaktadır.
24. Daha sonra THY Teknik A.Ş.ye yukarıdaki paragrafta anılan üç kişinin durumları sorulmuş ve THY Teknik A.Ş.nin gönderdiği yazıda başvuruculardan Ayhan Doğan ile Özgür Certel’in tekrar istihdam edildiği, diğer başvurucu Hacı Mustafa Erten’in ise işe tekrar başlatılmasına izin verilmediği anlaşılmıştır.
B. İlgili Hukuk
25. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 19. maddesi şöyledir:
“İşveren fesih bildirimini yazılı olarak yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde belirtmek zorundadır.
Hakkındaki iddialara karşı savunmasını almadan bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi, o işçinin davranışı veya verimi ile ilgili nedenlerle feshedilemez. Ancak, işverenin 25 inci maddenin (II) numaralı bendi şartlarına uygun fesih hakkı saklıdır.”
26. 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesi şöyledir:
“İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabilir. (…) taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık aynı sürede özel hakeme götürülür.
Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.
Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir.
(İptal dördüncü fıkra: Anayasa Mahkemesi’nin 19/10/2005 tarihli ve E.2003/66, K.:2005/72 sayılı Kararı ile.).”
27. 5/5/1983 tarihli ve 2822 sayılı mülga Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’nun 6. maddesi şöyledir:
“Toplu iş sözleşmesinde aksi belirtilmedikçe hizmet akitleri toplu iş sözleşmesine aykırı olamaz. Hizmet akitlerinin toplu iş sözleşmesine aykırı hükümlerinin yerini toplu iş sözleşmesindeki hükümler alır. Hizmet akdinde düzenlenmeyen hususlarda toplu iş sözleşmesindeki hükümler uygulanır.
Toplu iş sözleşmesinde hizmet akitlerine aykırı hükümlerin bulunması halinde hizmet akdinin işçi lehindeki hükümleri geçerlidir.
Her ne sebeple olursa olsun sona eren toplu iş sözleşmesinin hizmet akdine ilişkin hükümleri yenisi yürürlüğe girinceye kadar hizmet akdi hükmü olarak devam eder.”
28. 7/11/2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun geçici 6. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce başlamış toplu iş sözleşmesi görüşmeleri ve toplu iş uyuşmazlıkları mülga 2822 sayılı Kanun ve bu Kanuna dayalı tüzük ve yönetmeliklere göre sonuçlandırılır.”
29. 8/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 15. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“Hukuk ve Ceza Genel Kurullarının görevleri şunlardır:
1.Yargıtay dairelerinin bozma kararlarına karşı mahkemelerce verilen direnme kararlarını inceleyerek karar vermek,
2. a) (Ek: 26/9/2004-5235/51 md.) Aynı veya farklı yer bölge adliye mahkemelerinin kesin olarak verdikleri kararlar bakımından hukuk daireleri arasında veya ceza daireleri arasında uyuşmazlık bulunursa,
b) Hukuk daireleri arasında veya ceza daireleri arasında içtihat uyuşmazlıkları bulunursa,
c) Yargıtay dairelerinden biri; yerleşmiş içtihadından dönmek isterse, benzer olaylarda birbirine uymayan kararlar vermiş bulunursa,
Bunları içtihatların birleştirilmesi yoluyla kesin olarak karara bağlamak,”
30. 2797 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) ve (5) numaralı fıkraları şöyledir:
“İçtihadların birleştirilmesini Birinci Başkan, doğrudan doğruya veya Yargıtay dairelerinin veya genel kurulların verdikleri karar sonucunda veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının bizzat yazı ile başvurması halinde, ilgili kuruldan ister. Bu istemlerin gerekçeli olması zorunludur.
.
İçtihadı birleştirme kararları benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar.”
31. Türkiye Sivil Havacılık Sendikası (HAVA-İŞ) ile Türk Hava Yolları arasında imzalanan 1/1/2009-31/12/2010 yürürlük tarihli 22. Dönem İşletme Toplu İş Sözleşmesi’nin 26. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilk cümlesi şöyledir:
“İşten çıkarma cezası Disiplin Kurulu kararıyla verilir.”
32. Türkiye Sivil Havacılık Sendikası (HAVA-İŞ) ile Türk Hava Yolları Teknik A.Ş. arasında imzalanan 1/7/2011-30/6/2013 yürürlük tarihli 3. Dönem İşletme Toplu İş Sözleşmesi’nin “İşten Çıkarma Cezasında Usul” başlıklı 26. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilk cümlesi şöyledir:
“İşten çıkarma cezası Disiplin Kurulu kararıyla verilir.”
33. 29/5/2012 tarihinde yapılan iş bırakma eylemine katıldıkları gerekçesiyle THY tarafından iş akitleri feshedilen ve İlk Derece Mahkemelerince işe iadelerine hükmedilen kişilerin davalarına ilişkin Yargıtay kararları aşağıdaki gibidir:
i. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 12/4/2013 ve 26/4/2013 tarihlerinde verdiği kararlarda, olay günü raporlu olan kişilerin hastaneye başvurmasının gerçeği yansıtmayacak nitelikte ve göstermelik olduğu yönünde bir iddia bulunduğu takdirde, işverenin bu hususta araştırma yapması veya delil sunması gerektiği yönündeki Derece Mahkemelerinin kararlarını onamış veya bu yönde ulaştıkları sonucu uygun bulmuştur (12/4/2013 tarihli ve E.2013/10958, K.2014/6405; E.2013/10963, K.2014/6406; E.2013/11199, K.2014/6412 sayılı ve 26/4/2013 tarihli ve E.2013/8796, K.2014/7705 sayılı ilamlar). Bahse konu İlk Derece Mahkemeleri kararlarında, feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğünün işverene ait olduğu hususu vurgulanmıştır. 26/4/2013 tarihinde verilen iki karara konu yargılamalarda ise ispat yüküne dair açık bir ifadeye yer verilmemekle birlikte davalı THY’nin sağlık raporlarının aksine bir delil getirmesi gerektiği belirtilmiştir (26/4/2013 tarihli ve E.2013/13392, K.2014/7711 ile E.2013/13397, K.2014/7716 sayılı ilamlar). Yukarıda belirtilen tüm bu yargılamalarda davalı THY’nin, Sendikanın gönderdiği kısa mesajları takiben 279 kişinin aynı gün hastalanmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu şeklindeki veya işe gelmeme amacıyla rapor alındığına yönelik iddiaları Mahkemelerce kabul edilmemiştir.
ii. Bununla beraber Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 4/2/2014 tarihli ilamlarıyla raporlu işçilerin eyleme katıldığının işveren tarafından ispatlanamadığı gerekçesiyle davacıların işe iadesine hükmedilmesini onamıştır (4/2/2014 tarih ve E.2013/9629, K.2014/3169 ve E.2013/9636, K.2014/3176 sayılı ilamlar). Yargıtay onamasına konu bu yargılamalarda da toplu rapor alınmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı şeklindeki davalı savunmaları Derece Mahkemelerince kabul edilmemiştir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 4/2/2014 tarihinde verdiği diğer iki kararda ise “feshin haklı ve geçerli bir nedene dayandığını” ispat yükünün işverene düştüğüne ilişkin İlk Derece Mahkemesi kararlarını onamıştır (4/2/2014 tarihli ve E.2013/9266, K.2014/3156 ile E.2013/9272, K.2014/3162 sayılı ilamlar).
iii. Diğer yandan başvurucu Bahar Kızılduman gibi Florya’daki eğitime katılan bir işçinin açtığı davayı kabul eden Yerel Mahkeme; davacının olay günü uçuş görevinin olmadığını ve eğitim çalışmasına katıldıktan sonra üyesi bulunduğu Sendika tarafından basın açıklamasının yapıldığı Atatürk Havalimanına geldiğini, davalı işveren tarafından dosyaya sunulan fotoğrafta davacının basın açıklamasını dinlerken gözüktüğünü, davacının yasaya aykırı nitelikte bir eylemde bulunduğu konusunda ortaya konan somut bir kanıt mevcut olmadığı gibi bu hususta yapılmış bir disiplin soruşturması da mevcut olmadığını belirtmiştir. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 27/4/2013 tarihli ilamla yerel mahkeme kararını onamıştır (27/4/2013 tarihli ve E.2013/8797, K.2013/7702 sayılı ilam).
iv. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi ise 14/5/2013 ile 24/2/2014 tarihleri arasında verdiği kararlarda Derece Mahkemelerinin feshin haksız olduğu yönündeki kararlarını yukarıda (bkz. § 16, 17) paragraflarda belirtilen gerekçelerle bozmuş ve davaların reddine hükmetmiştir (11/6/2013 tarihli ve 2013/9972, K.2013/14077 sayılı, 18/6/2013 tarihli ve E.2013/15629, K.13/14848 sayılı, 4/7/2013 tarihli ve E.2013/7453, K.13/16466 sayılı, 26/9/2013 tarih ve E.2013/23667, K.2013/19913 sayılı, 22/10/2013 tarihli ve E.2013/27586, K.2013/22043 sayılı ile 24/2/2014 tarihli ve E.2014/3002, 2014/3578 sayılı ilamlar).
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 16/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucuların 2013/6717 numaralı bireysel başvuruları incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
35. Başvurucular; kendisi gibi dava açan 305 işçinin İlk Derece Mahkemelerince işe iadesine karar verildiğini, bu dosyalardan Yargıtay 7. Hukuk Dairesine tevzi edilen kararların onandığını fakat kendi dosyalarının Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından incelendiğini ve bozularak reddedildiğini belirtmişlerdir. Başvurucular devamında olay günü raporlu veya eğitimde olmalarına rağmen 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinin ikinci fıkrasındaki ispat yükü tersine çevrilerek işverenin iddialarının doğru olmadığını kendilerinin ispatlamak zorunda bırakılmasından ve ayrıca sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının devlet tarafından dikkate alınmamasından şikâyetçi olmaktadırlar. Başvurucular bu nedenlerle Anayasa’nın 36. ve 10. maddelerinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı ve kanun önünde eşitlik ilkesi ile sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması başlıklı Anayasa’nın 56. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
36. Başvurucular ayrıca diğer çalışanlara gözdağı vermek amacıyla, ayrımcılık yapılmak suretiyle ve sendikal nedenlerle işten çıkarıldıklarını iddia etmektedirler. Başvurucular, basın açıklamasına katılanların demokratik haklarını kullandıklarını, temel hak ve hürriyetlerin sadece Anayasa’nın 13. maddesine uygun olarak sınırlanabileceğini ve sendikal faaliyet nedeniyle iş akitlerinin feshedilmesinin Anayasa’nın 13. maddesine aykırı olduğu gibi uluslararası sözleşmelere de aykırı olduğunu, basın açıklamasına katılmanın yasa dışı eylem olduğunu ileri sürmenin ve böyle bir eyleme katılma gerekçesiyle iş akdinin feshedilmesinin Anayasa’nın 13., 26, 34., 54. ve 90. maddelerinin ihlali niteliğinde olduğunu ileri sürmüşlerdir. Başvurucular “. siyasi amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grev ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verimi düşürme ve diğer direnişler yapılamaz.” hükmü 2010 yılında yapılan değişiklikle Anayasa’dan çıkarılmış olduğundan bu durumlarının anayasal bir hak hâline geldiğini ve bu hakkın sınırlandırılmasının anayasal temelinin kalmadığını ileri sürmüşlerdir.
37. Başvurucular son olarak ilgili yasa maddelerinin ve işten çıkarılmalarına ilişkin Toplu İş Sözleşmesi hükümlerinin yargılama esnasında uygulanmadığını iddia ederek Anayasa’nın 49. maddesinde düzenlenen çalışma hakkının ve 53. maddesinde yer alan toplu sözleşme hakkının ihlal edildiğini belirtmektedirler.
38. Başvurucular, iddia ettikleri ihlaller nedeniyle yeniden yargılama yapılmasını ya da tazminata hükmedilerek yargılama giderlerinin karşılanmasını talep etmişlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
40. Buna göre başvurucuların, iş akdinin feshine karşı açtığı davanın reddedilmesiyle ve hukuk kurallarının uygulanmasıyla bağlantılı olarak adil yargılanma hakkının, kanun önünde eşitlik ilkesinin ve çalışma ile toplu sözleşme haklarının ihlali iddialarının özü, Yargıtay dairelerinin birbirinden farklı kararlar vermesine ilişkindir ve yargılamanın adil olmadığı iddiası kapsamında değerlendirilmiştir. Başvurucuların iş bırakma eylemine katıldığı gerekçesiyle iş akdinin feshine ilişkin iddiaları ise grev hakkı kapsamında ele alınmıştır.
41. Bahse konu açıklamalar çerçevesinde başvuruculara ait Anayasa’nın 10., 13., 26. 34., 49., 53., 56. ve 90. maddelerine ilişkin iddialar, yukarıda belirtilen haklar kapsamında değerlendirileceğinden bu maddeler kapsamında ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
a. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
42. Anayasa’nın 148. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
43. İlke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular derece mahkemesi kararları açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
44. Bununla birlikte başvurucuların şikâyetleri, Yargıtay tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığından ya da yargılamanın sonucundan ziyade, özü itibarıyla Yargıtay dairelerinin aynı olaydan kaynaklanan davalarda farklı sonuçlara ulaşması ile ilgilidir. Bu sebeple Yargıtay kararlarındaki farklılaşmanın adil yargılanma hakkını zedeleyip zedelemediğinin incelenmesi gerekmektedir.
45. Dolayısıyla başvurucuların adil yargılanma hakkının ihlal edildiği şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle başvuruların bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
b. Grev Hakkının İhlali İddiası
46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
47. Somut başvurularda Yargıtay tarafından başvurucuların iş bırakma eylemine iştirak amacıyla sağlık raporu aldıkları kabul edilmiş ve iş akdinin feshine karşı açmış olduğu davalar reddedilmiştir.
48. Bununla birlikte başvuru formu ve eklerinde başvurucular ısrarlı bir şekilde iş bırakma eyleminin gerçekleştiği 29/5/2012 tarihinde “eyleme katılma amacıyla değil, hastalığı nedeniyle rapor aldığını” belirtmektedirler. Başvurucular, şikâyetini kaleme alırken de kendisini hariç bırakacak ve üçüncü kişilere atıf yapacak biçimde “Basın açıklamasına katılanlar … demokratik haklarını kullanmışlardır.” ifadesine yer vermiştir. Hak ihlali iddiaları, Yargıtay kararındaki “iş başı yapmamak maksadıyla rapor aldığı” kabulüne dayandırılmış olup başvurucuların şikâyetleri bu hâliyle varsayımsaldır. Bunun yanında başvurucu Bahar Kızılduman sadece Anayasa’nın 10. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
49. Bu kapsamda Yargıtayın ilgili dairesince başvurucuların eyleme iştirak amacıyla sağlık raporu aldığının değerlendirilmesi ve önceki emsal karardan farklı biçimde başvurucuların davasının reddedilmesine yönelik hak ihlali iddiaları, adil yargılanma hakkını ilgilendirdiğinden bu hak çerçevesinde başvurular ele alınacaktır (bkz. §§ 64-78).
50. Sonuç itibarıyla grev hakkının ihlali iddiaları başvurucular tarafından kanıtlanamadığından başvuruların bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
51. Başvurucular, feshe karşı açtıkları davaların, ispat yükü kendilerine yöneltilecek biçimde Yargıtay 22. Hukuk Dairesince reddedilmesinin, benzer nitelikteki davalarda verilen onama kararlarıyla çelişki oluşturduğunu ileri sürmüşlerdir.
52. Anayasa’nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
53. Anayasa’nın 141. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
54. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir..”
55. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
56. Diğer yandan Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerekse AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının koruma alanına dâhil edilen ilke ve hakları, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında kabul etmektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
57. Bu noktada, hukuk devletinin gereklerinden birini de hukuk güvenliği ilkesi oluşturmaktadır (AYM, E.2008/50, K.2010/84, 24/6/2010; ve E.2012/50, K.2012/128, 20/9/2012). AİHM de benzer biçimde adil yargılanma hakkının, hukuk devletinin Sözleşmeci Devletlerin ortak mirası olduğunu belirten Sözleşme’nin ön sözüyle birlikte yorumlanması gerektiğini belirtmektedir. Hukuk devletinin asli unsurları arasında yer alan hukuki belirlilik veya güvenlik ilkesi ise hukuki durumlarda belirli bir istikrarı temin etmekte ve kamunun mahkemelere güvenine katkıda bulunmaktadır. Birbiriyle uyuşmayan mahkeme kararlarının sürüp gitmesi, yargı sistemine güveni azaltarak yargısal bir belirsizliğe yol açabilir (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye [BD], B. No: 13279/05, 20/10/2011, § 57).
58. Bununla birlikte farklı kararların aynı mahkemeden çıkmış olması tek başına, adil yargılanma hakkının ihlali anlamına gelmeyecektir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Pinto/Portekiz, B. No: 39005/04, 20/5/2008, § 41; Tudor Tudor/Romanya, B. No: 21911/03, 24/3/2009, § 29; Remuszko/Polonya, B. No: 1562/10, 16/7/2013, § 92). Değişik yönlerde kararlar verilmesi ihtimali Yargıtay, Danıştay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi gibi çeşitli yüksek mahkemelerden oluşan yargı sistemimizin kaçınılmaz bir özelliği olarak kabul edilmelidir.
59. Diğer yandan bireylerin makul güvenlerinin korunması ve hukuki güvenlik ilkesi, içtihadın değişmezliği şeklinde bir hak bahşetmemektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Unédic/Fransa, B. No: 20153/04, 18/12/2008, § 74; Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, bkz. § 58). Mahkemelerin yorumlarında dinamik ve evirilen bir yaklaşımın sürdürülememesi reform ya da gelişimi engelleyeceğinden kararlardaki değişim, adaletin iyi idaresine aykırılık teşkil etmez (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Atanasovski/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B. No: 36815/03, 14/1/2010, § 38).
60. Mahkeme içtihatlarındaki değişme yargı organlarının takdir yetkisi kapsamında kalmakta olup böyle bir değişiklik özü itibarıyla önceki çözümün tatminkâr bulunmaması anlamına gelir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. S.S.Balıklıçeşme Beldesi Tarım Kalkınma Kooperatifi ve diğerleri/Türkiye, B. No: 3573/05., 30/11/2010, § 28). Ancak aynı hususta daha önce çıkan kararlardan farklı bir hüküm kurulması hâlinde mahkemelerce bu farklılaşmaya ilişkin makul bir açıklama getirilmesi gerekmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Stoilkovska/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B. No: 29784/07, 18/7/2013, § 49).
61. Yüksek mahkemelerin oynaması gereken rol tam da yargı kararlarında doğabilecek içtihat farklılıklarına bir çözüm getirmektir. Bununla birlikte yeni kabul edilmiş bir yasanın yorumlanmasında olduğu gibi bazı hâllerde içtihadın müstekar hâle gelmesinin belirli bir zamana ihtiyaç duyacağı açıktır (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Zielinski and Pradal and Gonzalez ve Digerleri/Fransa [BD], B. No: 24846/94., 28/10/1999, § 59; Schwarzkopf ve Taussik/Çek Cumhuriyeti (k.k.), B. No: 42162/02, 2/12/2008).
62. İhtilaf konusu davalardaki uyuşmazlıkların veya olayların birbirinden farklılık göstermesi, iki karardaki farklılaşan değerlendirmeleri haklı gösterir ve aynı konuda verilmiş çelişen hükümlerden bahsedilemez (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Erol Uçar/Türkiye (k.k.), B. No: 12960/05, 29/9/2009).
63. Yüksek mahkemelerin ya da nihai merci olarak bir uyuşmazlığı çözüme bağlayan mahkemelerin aynı konuya ilişkin kararlarında, davaların içeriğinden kaynaklanmayan farklı kabullerin bulunması hâlinde ise hareket noktası, derece mahkemelerinin değerlendirme veya yorumlarından hangisinin doğru olduğunun ve tercih edilmesi gerektiğinin tespit edilmesi olmayacaktır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Stefanica ve diğerleri/Romanya, B. No: 38155/02, 2/11/2010, § 34). Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, kararlarda yaşanan değişimin hukuki bir belirsizliğe yol açıp açmadığına ve başvurucu bakımından öngörülebilir olup olmadığına yönelik bir inceleme yapabilir.
a. Kararlar Arasında Çelişkinin Varlığı
64. Başvurucuların kararlarına dayandığı Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 12/4/2013 ve 26/4/2013 tarihli ilamlarına konu olaylarda davacılar 29/5/2012 tarihinde başvurucular gibi raporludur. İlk Derece Mahkemeleri, davalı THY’nin “279 kişinin aynı gün hastalanmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu” şeklindeki ya da “raporların eyleme iştirak amacıyla alındığı” yönündeki savunmasını dikkate almamış ve sağlık raporlarının gerçeği yansıtmadığına yönelik olarak davalı işverence bir delil getirilememesi nedeniyle feshin haksız olduğuna karar vermişlerdir. Mahkemeler hüküm kurarken ayrıca feshin haklı olduğunu ispat yükümlülüğünün işverene ait olduğunu açıkça veya zımni olarak belirtmişlerdir (bkz. § 33). Feshin haksız olduğu şeklinde verilen kararlar veya ulaşılan sonuçlar Yargıtay 7. Hukuk Dairesi tarafından onanmıştır. Aynı şekilde sertifikasyon eğitimi aldığı sırada iş sözleşmesi feshedilen bir işçinin açtığı davada, yerel mahkemenin davayı kabul etmesine ilişkin karar Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 27/4/2013 tarihli ilamı ile onanarak kesinleşmiştir (bkz. § 33).
65. Temyiz mercilerinin yargılamayı yapan mahkemenin kararına katılmaları hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararlarına yansıtmaları yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde öne sürülmüş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57). Bu nedenle Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin İlk Derece Mahkemesinin kararını veya ulaştığı sonucu ek bir açıklama yapmaksızın uygun bulduğu ilamlardan, mahkemelerin gerekçelerinin benimsendiğinin kabulü gerekir.
66. Bahar Kızılduman’a ilişkin olarak başvurucunun o gün itibarıyla uçuş görevi bulunmaması, sertifika yenileme eğitim programında olan başvurucuya herhangi bir uçuş görevi tebliğ edilmemesi gerekçesiyle; diğer başvurucular hakkında da olay tarihinde raporlu olunması ve davalılar tarafından buna karşı bir delil getirilmemesi gerekçeleriyle Yerel Mahkemeler başvurucular lehine karar vermiştir. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi ise sağlık raporunun eyleme iştirak amacıyla alındığını belirtmiştir. Bu kabulle bağlantılı olarak davalıların rapora ve iş bırakma eylemine ilişkin iddialarının aksini kanıtlama yükü başvuruculara yöneltilmiş ve Bahar Kızılduman’ın havalimanında olmasına rağmen uçuşa katılmamasının eyleme katılma amacı taşıdığı ifade edilmiştir (bkz. § 16). Nihayetinde Derece Mahkemesi kararlarının bozulmasına ve başvurucuların davasının reddedilmesine kesin olarak karar verilmiştir.
67. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin sağlık raporu ve sertifika eğitimi konusunda ispat yükü hususlarındaki değerlendirmelerinin, başvurucuların açtığı davaya konu olayların farklılığından kaynaklanmadığı ve Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin aynı konudaki önceki tarihli ilamlarıyla çelişki oluşturduğu anlaşılmaktadır.
b. Hukuki Belirlilik İlkesi Yönünde Değerlendirme
68. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin somut başvurulara konu kararlarının, başvurucuların da aralarında bulunduğu çalışanların iş akitlerinin THY ve THY Teknik A.Ş. tarafından feshedilmesine ilişkin yargılamaların tümü bağlamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Benzer olaylar çerçevesinde verilen mahkeme kararlarında görülebilecek tutarsızlıklar, hukuki belirsizlik oluşturmaları nedeniyle Anayasa Mahkemesinin yapacağı incelemede dikkate alınacaktır.
69. Yargısal kararlardaki değişiklikler, hukukun dinamizmini ve mahkemelerin yaklaşımlarını yaşanan gelişmelere uyarlama kabiliyetlerini yansıtması yönüyle olumludur. Ancak uygulamada birliği sağlamaları beklenen yüksek mahkemeler içinde yer alan dairelerin benzer davalarda tatmin edici bir gerekçe göstermeksizin farklı sonuçlara ulaşmaları, bir kararın belirli bir daireye düştüğü takdirde onanacağı, başka bir daire tarafından ele alındığı takdirde bozulacağı gibi ihtimale dayalı ve birbirine zıt sonuçları ortaya çıkartır. Bu ise hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters düşecektir. Ayrıca, böyle bir algının toplumda yerleşmesi hâlinde bireylerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına duymaları beklenen güven zarar görebilir.
70. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, sağlık raporlarının doğruluğunu kabul eden ve ispat yükünün işverene düştüğüne dair İlk Derece Mahkemelerinin kararları istikrarlı biçimde onamıştır. Bunun yanında sertifika eğitimi için görevlendirmenin yapıldığı sırada eğitimin iptal edilip üye olduğu Sendikanın basın açıklamasını dinlemenin işverene fesih hakkı tanımayacağına dair Yerel Mahkeme kararı da aynı şekilde onanarak kesinleşmiştir. Bu nedenle hukuki belirlilik ilkesi ışığında, başvurucuların kendi davalarında verilecek karara ilişkin makul bir güvenin oluştuğunun kabulü gerekir. Dolayısıyla Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin, sağlık raporu ve basın açıklamasının dinlenilmesi konularında farklı bir değerlendirme yapması, her ne kadar takdir yetkisi kapsamında kabul edilebilirse de mevcut başvurunun koşullarında öngörülebilir değildir ve gerekçelendirmeye ihtiyaç duymaktadır.
71. Mevcut başvurulara bakıldığında Yargıtay 22. Hukuk Dairesi sağlık raporunun ve uçuş için gerekli bir eğitim olan sertifika eğitimi sırasında basın açıklamasını dinlemenin eyleme iştirak amacıyla alındığı sonucuna ulaşırken “sendikanın, üyelerinin cep telefonlarına gönderdiği mesaj sonrası ikiyüzyetmişdokuz işçinin aynı gün rapor almasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı ve raporların hastalık sebebiyle alınmadığını gösterdiği” ve “davacının havalimanına gittiği ve fakat uçuşa katılmayarak eyleme iştirak ettiği” gerekçelerinden hareket etmiştir. Bununla birlikte belirtilen hususlar, davalılar tarafından diğer davalarda da savunma olarak ileri sürülmüştür. Bu iddianın, İlk Derece Mahkemelerince kabul edilmediği ve Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin bu kararları onadığı dikkate alındığında ilave bir açıklamaya yer verilmeksizin sadece aynı ifadelere dayanılması yeterli bir gerekçe oluşturmaz. Başvurucuları, işverenin iddialarının aksini ispatlamak zorunda bırakan kabul bakımından ise Yargıtay ilamında herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
72. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin bahse konu ilamının, daha önceki kararlardan farklı bir sonuca neden ulaşıldığına dair başvurucular ve üçüncü kişiler tarafından objektif olarak anlaşılmasına imkân verecek yeterli gerekçeyi içermediği değerlendirilmektedir. 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca İlk Derece Mahkemesinin direnme imkânının bulunmaması ve ayrıca Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin de başvuru konusu olan kararlardan sonra benzer davalarda onama yönünde kararlar vermesi (bkz. § 33), gerekçelendirmeye duyulan ihtiyacı pekiştirmiştir.
73. Anayasa Mahkemesi bu nedenlerle başvurucuların davalarının ne şekilde sonuçlanması gerektiğine dair herhangi bir çıkarım yapmamakla birlikte nihai yargılama makamını oluşturan Yargıtay daireleri arasındaki yorum farklılıklarının, benzer nitelikteki davaların karara bağlanması sürecinde hukuki belirsizliğe yol açtığını ve başvurucular için öngörülemez olduğunu değerlendirmektedir.
74. İncelenmesi gereken diğer bir husus ise farklı kararlar verilmesi hâlinde çözüm sunabilecek yapısal bir mekanizmanın varlığı ve ne şekilde işletildiğidir.
75. Başvurucuların işe iadesine dair İlk Derece Mahkemesi kararları, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından bozulmuş ve 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde davalar, nihai olarak reddedilmiştir. Yargıtay dairesinin kararının kesin olması nedeniyle İlk Derece Mahkemesinin direnmesi yoluyla uyuşmazlığın Yargıtay Hukuk Genel Kurulu önüne getirilmesi ve böylelikle Yargıtay dairelerinin birbiriyle çelişen yorumlarını birleştirecek bir karar verilmesi ihtimali bulunmamaktadır.
76. Dairelerin kararları arasındaki farklılık, birbirine benzer davalarda delillerin değerlendirilmesinden ve bununla ilintili biçimde ispat yükünün yöneltilmesinden kaynaklanmıştır. Dolayısıyla 2797 sayılı Kanun’un 15. maddesinin ikinci fıkrasının (b) veya (c) bendi uyarınca Yargıtayın ilgili dairesinin konuyu Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulundan ziyade Yargıtay Hukuk Genel Kurulu önüne getirmesi ve yeknesak bir uygulamanın sağlanması mümkün olabilirdi. Bununla birlikte Yargıtay daireleri bu gibi durumlarda kendiliğinden içtihatlarını değiştirme yoluna gittiğinden yasada belirtilen yolun teoride kaldığı ve etkili bir çözüm sunamadığı anlaşılmaktadır.
c. Sonuç
77. Açıklanan nedenlerle mevcut yapısal mekanizmanın işletilmesindeki eksiklikle birlikte ele alındığında Yargıtay dairelerinin ilamlarında yeterli gerekçeyle desteklenmeyen farklılıkların bulunmasının, başvurucuların açtığı davaların görülmesi bakımından hukuki belirsizliğe neden olduğu ve başvurucular açısından öngörülemez bulunduğu sonucuna varılmıştır.
78. Bu kapsamda başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
79. Başvurucular, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili yargı organlarına gönderilmesini veya tazminata hükmedilmesini ve yargılama giderlerinin ödenmesini talep etmişlerdir.
80. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
81. Başvuruculardan bir kısmının istenen bilgi ve belgeler çerçevesinde kanuni tüm ödemeleri yapılarak yeni giriş şeklinde istihdam edildiği anlaşılmıştır. Bu başvurucular yönünden yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığından ekli tablonun C ve D sütununda isimleri ve T.C. kimlik numaraları belirtilen başvuruculardan, aynı tablonun 1 ila 59 numaralı satırında yer alanlar yönünden yeniden yargılama yapılmasına ilişkin taleplerin reddine ve Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki tespit dikkate alınarak her bir başvurucuya ayrı ayrı olmak üzere takdiren net 10.000 TL tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
82. İşe dönme talebinin olmaması, kabin personeli istihdam prosedürü ile belirlenmiş olan istihdam kriterleri doğrultusunda kriterleri sağlayamaması, işçi ile işveren arasında güven bağı kalmaması, yaş haddi gibi sebeplerle sendika ve işveren arasında yapılan mutabakata rağmen THY ile THY Teknik A.Ş.de istihdam edilmeyen diğer başvurucular yönünden ise ekli tablonun C ve D sütununda isimleri ve T.C. kimlik numaraları belirtilenlerden, aynı tablonun 60 ila 97 numaralı satırında yer alan başvurucuların yeniden yargılama yapılması yönündeki taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
83. Dosyadaki belgelerden tespit edilen ve ekli tablonun (H) sütununda gösterildiği şekilde geri verilmesi gereken harç miktarlarının ilgili başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine ve ekli tablonun (E) sütununda belirtildiği üzere vekilleri aynı olan başvuruculara 1.500 TL vekâlet ücretinin müştereken diğer başvuruculara ise ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Grev hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Ekli tablonun C ve D sütununda isimleri ve T.C. kimlik numaraları belirtilen başvuruculardan aynı tablonun 1 ila 59 numaralı satırında yer alan başvuruculara, ayrı ayrı olmak üzere net 10.000 TL TAZMİNAT ÖDENMESİNE, tazminata ve yeniden yargılamaya ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Ekli tablonun C ve D sütununda isimleri ve T.C. kimlik numaraları belirtilen başvuruculardan, aynı tablonun 60 ila 97 numaralı satırında yer alan diğer başvuruculara ilişkin olarak ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin Yargıtay 22. Hukuk Dairesine gönderilmek üzere ekli tablonun H sütununda gösterilen İlk Derece Mahkemelerine GÖNDERİLMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. Ekli tablonun I sütununda yer alan harç miktarlarının başvuruculara AYRI AYRI ÖDENMESİNE,
F. Ekli tablonun D sütununda T.C. kimlik numaraları gösterilen ve vekilleri aynı olan başvuruculardan;
1. Semra Bekiroğlu, Reyhan Aksun, Onur Atak, Doğa Mutluer, Derya Akpınar, Begüm Çelen, Sinem Özdemir, Murat Düzer, Ülkü Yahşi, Ceren Karakuş, Doğan Kalyoncu, Halime Ayçin Özalp, Tuğba Veli, Çiğdem Özdemir, Esra Duygu Dalgıç, Seda Küçükbenli, Ayben Koç, Didem Kurt, Ceyda Balcı, Seda Tükenmez, Seda Ay, Meltem Karadoğan, Deniz Genç Çivicioğlu, Asude Fikriye Taşğın, Tayfun Baransel, Müge Burcu Aka, Neslihan Seyitler, Nazik Soysal, Selda Şaylı, Işıl Şenay Nas, Özgür Certel, Ayhan Doğan, Tomris Caferoğlu, Esra Çelenk, Ayşegül Üreten, Gonca Serbest, Merve Melis Gür, Fulya Bayrakcı, Özlem Gün, Kumsal Deda, Zümre Süleymanoğulları, Ayça Söker, Sibel Yılmaz, Ayşe Nur Selçuk, Onur Danacı, Gökçe Uyumaz, Merve İzmir, Sezan Türe, Deniz Aygen, Burcu Sadiç, Başak Tanem Tanyeri, Deniz Dikgöz, Mehmet Fatih Akguş, Esra Yılmazer, Ayşe Nur Atalay, Kerem Lami Şenkal, Elif Sezen, Duygu Avdaç, Hacı Mustafa Erten, Emine Aslı Gökmen, Gökhan Uluğ, Elçin Tavaslı, Gamze Tanak, Adil Oktay, Merve Yıldız, Ferhan Ajlani, Zeynep Gökçe, Dilek Özfidan ve Didem Misyağcı’ya 1.500 TL vekâlet ücretinin MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
2. Bahar Kızılduman, Asiye Parlar, Serpil İlhan, Yılmaz Murat Ünlü, Okay Dömeke, İpek Bozkurt, Burçin Dülger, Irmak Beytorun, Şebnem Demirci, Sezer Çömlek, Hafize Sevinç ve Mine Ekşi’ye 1.500 TL vekâlet ücretinin MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
3. Lalehan Onaran, Zeynep Merve Şenlik, Sabahat Çamsakız Gürel ve Zeynep Özkaraman’a 1.500 TL vekâlet ücretinin MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
4. Dilşad Atakanı, Esra Gökben, Yeşim Kokucu, Elif Gözler, Cansu Sinem Eden, Bora Özdemir, Seda Atalay, Berna Şen ve Övgü Kantarcı’ya ise 1.500 TL vekâlet ücretinin AYRI AYRI ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Yargıtay Başkanlığına ve 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin 3 numaralı fıkrası uyarınca Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
16/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.